
Çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahat olan Ekoturizm ülkemizde son yılarda oldukça rağbet görüyor. Güneş, kum, deniz üçgeninden farklı bir arayış içine girenler kendilerini doğayla baş başa bir yapı içinde bir turizmin içinde buluyorlar. Uluslararası Ekoturizm Topluluğu TIES (The International Ecotourism Society) ekoturizmi şöyle tarif ediyor; “Turizm pazarında, doğaya dayalı turizm olarak tarif edilen ekoturizm, sürdürülebilir kalkınma aracı olarak görülmektedir. Ekoturizm genellikle küçük gruplar halinde yapılır. Konaklama ve yeme içme türü hizmetler çoğunlukla yerel düzeydeki küçük ve orta ölçekli firmalar tarafından verilir.”
Hassasiyet Gerektiren Bir Turizm Çeşidi
Ekoturizm hareketinin olumlu çevresel ve sosyal etkisi olsa da iyi organize edilmediği taktirde kitle turizmi kadar çevresel tahribata sebebiyet verebileceği ifade edilirken, bunun nedeni ise ekoturizm destinasyonlarının hassas ekosistemler olması ve bu bölgelerde yapılacak herhangi bir turizm hareketinin doğal kaynakların (biyolojik çeşitliliğin, fauna habitatlarının) yok edilmesi, hatta çevresel kirliliğin yaratılmasına sebebiyet verebilmesi olarak gösteriliyor. Bazı ekoturizm uygulamalarının ekosistemlere minimum negatif etki yarattığı, yerel halka alternatif geçim fırsatları sağladığı gözlenirken, ekoturizm ekolojik olarak hassas alanların korunması bu alanlara yakın yerlerde yaşayan halkın sosyal-ekonomik açıdan gelişmesini sağlıyor.
Ekoturizm sadece yayla turizmi demek değildir
Dünya Turizm Örgütü 2010 yılında ekoturizmin önemli bir pazar olacağını belirtmektedir. Ekoturizmin ekonomik olarak önemli olması turizm endüstrisi, kamu kurumları, yerel halk ve turistlerin arasında kurdukları iletişime bağlıdır. Dünyada artık keşfetmek amaçlı olarak yapılan ekoturizm, son yıllarda ülkemizde de sık sık gündeme gelmekte, fakat sadece yayla turizmi olarak düşünülmektedir. Oysa bir bütün olarak ele alınması gereken eko turizm, sosyal ve kültürel faaliyetleri de içine alan, geniş alanlarda bir çok aktiviteyi kapsayan bir etkinliktir. Turizm Bakanlığı ekoturizmi; yayla turizmi, ornitoloji (kuş gözleme) turizmi, foto safari, akarsu sporları (kano-rafting) çiftlik turizmi, botanik (bitki inceleme) turizmi, bisiklet turları, atlı doğa yürüyüşü, kamp-karavan turizmi, mağara turizmi, dağ turizmi ve doğa yürüyüşü, botanik (bitki inceleme) gibi başlıklar altında değerlendirmektedir.
Türkiye ekoloji cenneti
Ülkemizin, Akdeniz’deki en önemli turizm alanlarından birisi olduğu açıktır. Fakat son yıllarda deniz turizminin yerini alternatif olarak Ekoturizm almaya başlamıştır. Güneş, kum, sahil ve dehiz artık eskisi gibi turizmcilerin alternatifsiz tatil planı olarak düşünülmüyor. Sahip olduğu yemyeşil bitkiörtüsü ile Doğu Karadeniz Bölgesi adeta ülkemizdeki ekoturizmin odağı haline gelmeye başladı. Gerek devlet desteği, gerek Avrupa Birliği Proje destekleri, Kalkınma Ajansları’nın vermiş olduğu destekler vb. birçok kaynak sayesinde bölgedeki doğa ve yayla turizmi desteklenmeye çalışılıyor. Türkiye’de ve Dünya’da şenlikleriyle ünlü onlarca onlarca yaylası, çeşitli uygarlıklardan kalan tarihi ve turistik birçok mirasın yanı sıra iklimsel çeşitliliği ve doğal bitki örtüsünün vermiş olduğu avantajı kullanmaya yönelik Doğu Karadeniz Bölgesi’nde son yıllardaki atılımlar, turizm pastasından payına düşeni almak için imkanların seferber edildiği bölgelerin başında geliyor. Türkiye, gerek dağları, ormanları, yaylaları, kıyıları, gölleri, akarsuları gibi doğal varlıkları; gerek flora ve faunası ve gerekse mağaraları ve kanyonları gibi ilginç jeolojik oluşumları açısından diğer ülkelerle kıyaslanamayacak düzeyde bir zenginliğe sahiptir ve bu zenginlikler ülkemizi gündemde olan eko turizm için oldukça ilgi çekici bir ülke konumuna getirmektedir. Ekoturizm kavramında, yeşil turizm, alternatif turizm, doğa turizm, yabanıl turizm, macera turizmi, kültürel turizm gibi terimler kullanılmaktadır.
Ekoturizmi var eden nedenler
Sürdürülebilir turizmin alt bileşenlerinden birisi olan ekoturizmin bileşenleri ise şu şekilde tanımlanmaktadır;
* Biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunulması,
* Yerel halkın refahının gözetilmesi,
* Turistlerin ve yerel halkın bilinçlendirilmesinin sağlanması,
* Küçük ölçekli kuruluş/firmalar tarafından küçük turist gruplarına hizmet verilmesi,
* Turistlerin ve yerel halkın turizm endüstrisi hakkında sorumlu hareket etmesinin sağlanması,
* Geri dönüşü olmayan kaynakların en düşük düzeyde tüketilmesi,
* Turizm yönetimine yerel düzeyde katılımın önemsenmesi, iş fırsatlarının ve mülkiyetin yerel halk lehinde gelişmesinin gözetilmesi,
Bilindiği üzere, her türlü doğal zenginliğin kullanımındaki temel ilke, koruma kullanma dengesinin sağlanmasıdır. Bu dengenin sağlanması, turizm sektörü için de büyük önem taşımaktadır. Turizm sektörü, doğal varlıkların sergilendiği güzellikler, dinlenme, sağlık, spor, bilim ve eğlence faaliyetlerine uygun ortamlardır.
Ekoturizm Uygulama Prensipleri
* Turizmin doğal ve geleneksel çevreye verdiği tahribatın en alt düzeye indirilmesi,
* Turistlere ve yerel halka doğanın ve geleneksel sosyo-kültürel çevrenin korunmasına yönelik eğitim verilmesi,
* Turizmin yerel halkın ihtiyaçlarını karşılayan, yerel yönetim ve halkla işbirliği içinde gelişen sorumlu bir ticaret olarak özendirilmesinin sağlanması,
* Koruma kapsamındaki (doğal ve geleneksel sosyo-kültürel alanların) alanların yönetimi için kaynak ayrılması,
* Turizm negatif etkisini en alt düzeye indirilmesi amacıyla sosyo-kültürel ve doğal çevreye yönelik uzun vadeli takip ve değerlendirme programlarının desteklenmesi,
* Turizmin yerel halkın geçimine katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde geliştirilmesinin temini,
* Turizmin gelişiminin yörenin sosyal ve çevresel kapasitesini attıracak şekilde gelişmesinin temini,
* Çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel yaşamla içi içe geçen, yöresel bitki örtüsünü ve yaban hayatını koruyan turizm alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi
DTÖ’ye göre ekoturizmin geliştirilmesindeki temel objektifler şunlardır:
* Turizm endüstrisinin negatif etkilerini en aza indirgemek,
* Hem çevresel tahribatı önlemek, hem de yerel halkın ekonomik kazancını arttırmak,
* Bireyler veya küçük gruplar halinde doğal çevreyi ve yerel halkın yaşantısını deneyimlemek amacıyla el değmemiş doğal alanlara seyahat etmek,
“İyi örnek de var kötü örnek de”
TURSAB Başkanı Başaran Ulusoy eokoturizm uygulamalarının hem iyi hem de kötü örneklerine ülkemizde rastladığını ifade erederek eko turizmin nasıl yapılması gerektiğini şu sözlerle ifade ediyor; “Ekoturizm, turizm faaliyetleri icra edilen kırsal bölgede örneğin bir köyde, o köydeki sosyal dokuları, yaşam tarzını en az düzeyde etkilemeye çalışır. Bunun için turizm faliyetinin sayısını çeşitli yollarla örneğin fiyat ya da fiziki engeller vasıtasıyla belli bir düzeyde tutar. Turizmin faydasını o turizm kaynaklarının olduğu bölgeye nasıl daha fazla aktarabileceğinin yollarını araştırır. Bunları yapabilmek için söz konusu doğal, tarihi ve kültürel kaynakların turizm ürünü olarak kapasitesinin ne olabileceğini tespit eder. Bu kaynakların korunması için rutin ölçme değerlendirme faaliyetlerinde bulunur. Ayrıca koruma ve gözetim önlemlerinin örgütlenmesine ihtiyaç vardır. Tüm bu karmaşık faaliyetler neticede bir ekoturizm yönetimini şart koşar. Ekoturizm yönetiminin bilinen en klasik tipi milli parklardır. Safranbolu yakınlarındaki Yörük Köyü ekoturizm yapılanmasının Türkiye’deki iyi bir örneği olarak kabul edilebilir. Bu örnekte Köyün tarihi mimarisinin özenle korunuyor olduğunu görüyoruz. Köyde satılan ürünler, köylülerin el sanatlarına dayanıyor. Yeme-içme faaliyetleri de köylüler tarafından özgün mutfak ürünleriyle karşılanıyor. Köylüler bu faaliyetlerden ekonomik bir gelir elde ediyorlar ve bu geliri oradaki yaşamlarını sürdürmek, kültürlerini korumak amacıyla kullanıyorlar. Ülkemizde başarısız ve yok edici turizm yapılanmalarına örnekler de maalesef bol bol mevcut. Uzungöl Yaylası’nda bu kötü örneği çok çarpıcı biçimde görüyoruz. Yayladaki mimari doku tamamen turizm faaliyetlerinin getirdiği ranta göre biçimlenmiş ve özgün tarz yok olmuş durumda. Aşırı ve konrol edilemez gelişim başta göl sularının kirlenmesi şeklinde kendini göstererek doğal kaynaklar üzerinde zarar verici, yok edici bir baskıya dönüşmüş durumda”
“Turizm kendini yaratan değerleri tehlikeye atmamalı”
Yrd. Doç. Dr. Nuray Türker ise, turizm endüstrisinin kendisini yaratan doğal ve kültürel değerlerin sürekliliğini tehlikeye soktuğunu belirterek, “Uluslararası turizm anlayışı hızla değişiyor. Turizm, doğal, kültürel ve sosyal değerlerin ön plana çıktığı bir boyut kazanıyor. 21. yüzyıl turizminde ana tema, doğal ve kültürel kaynakların etkili ve dengeli bir şekilde kullanımı olacaktır. Sürdürülebilir bir turizm için doğal çevrenin korunması, yenilenmesi ve ekolojik dengenin bozulmaması gereklidir. Sürdürülebilir turizm çeşitleri ise spor turizmi, yayla turizmi, sağlık turizmi, kongre turizmi, kültürel turizm, eko turizmdir. Sanayileşme, çevre kirliliği, kamuoyu ilgisi, çevreye duyarlı tüketicinin ortaya çıkışı ve turizmin yarattığı çevre sorunlarının artması sonucu eko turizm ön plana çıkmıştır. Eko turizm, turizm endüstrisinin en hızlı büyüyen şekillerinden birisidir ve sürdürülebilir kalkınmanın bir sonucudur. Eko turizm, doğal bölgelere yapılan, çevreyi ve yerel kültürleri korumayı ve yöre halkının yaşam seviyesini yükseltmeyi amaçlayan sorumlu bir seyahat, kısacası ekolojik temelli turizm etkinliğidir. Eko turizm kavramı, yumuşak turizm, yeşil turizm, seyahat, doğaya dayalı turizm, çevreyle dost turizm, alternatif, sorumlu, etik, sürdürülebilir, yeşil ve uygun turizm gibi farklı kavramlarla da ifade edilmektedir. Doğada yapılan her etkinlik eko turizm değildir. Eko turizm doğayı koruma amaçlı olmalıdır” diye konuştu.
(Yazı aynı zamanda Aylık olarak yayınlanan Turizmce dergisinde Dosya olarak da yayınlanmıştır.) HALİL ÖNCÜ
Yorum yapın / Bize Soru Sorun;